8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü seçtiğimiz 8 kitapla karşılıyoruz.
Kadınlar okuyor, kadınlar yazıyor, kadınlar direniyor.
“Görünmeyen kadını görünür kılma çabası” ya da Gerda Lerner’ in ifadesiyle “Kadınların tarihöncesinden kadın tarihine geçiş” aşaması... İyi kötü bir erkek tarihi yazılmış yazılmış olmasına da, kadının tarihi hâlâ emekleme safhasında. Her zaman “meçhul askerden daha meçhul birisi vardır: meçhul askerin karısı”.
Servet Hanım o gece hiç uyuyamadı. Bağışlayamama, olanca acılığıyla zehirliyordu onu. Onu yaşatmamışlardı, onu sevmemişlerdi, onu hasta etmişlerdi, kocası ve çocukları. Hiçbirinin umurunda değildi Servet Hanım. Onlara ödetmeliydi, onları pişman etmeliydi. Onu yaşatmamanın acısını çıkartmalıydı onlardan. Ölmekten başka silahı yoktu. Oysa yaşamak istiyordu.
Psikolojik gerilimin ustası Patricia Highsmith, bu kez bizi bir kadın düşmanının zihninde yolculuğa çıkarıyor. “Kusursuz küçükhanım”dan “kadın romancı”ya, “dansçı”dan “koket”e, bu koleksiyonun parçası olan on yedi kadının her biri kendilerine biçilen basmakalıp rollere karşı koyuyor ve bu boğucu dünyayı yıkmak adına hem kendilerini hem de çevrelerindeki erkekleri felakete sürüklemekten çekinmiyor.
Sonya O. Rose, 19. ve 20. yüzyıl Britanya’sının endüstriyel kapitalizminde toplumsal cinsiyet ve sınıf kesişimlerini çalışan ve önemli yayınları bulunan bir araştırmacı. Bu kitabında, toplumsal cinsiyet tarihi çalışmalarının milliyetçilik, endüstrileşme, sömürgecilik, emperyalizm, iktidar ve emek ilişkilerini nasıl aydınlattığına dair örnekler veriyor. Bugünü anlamanın aracı olan geçmişe dair, toplumsal cinsiyetli sorular sormanın önemini gösteriyor.
Serra Yılmaz sinema ve tiyatroseverlerin gönlünde taht kurmuş dünyaca ünlü bir sanatçı olmakla kalmıyor, aynı zamanda da hayli etkili bir aktivist ve başarılı bir simultane tercüman. Dillere destan aşçılığı, iflah olmaz seyyahlığı da cabası... Emine Uşaklıgil ise gazeteciliğin yanı sıra sinema sektöründe çalışmış; gazete ve şirket yöneticiliği, film prodüksiyonu, simultane tercümanlık ve yazarlık gibi birçok mesleği zorlanmadan icra etmiş biri, şimdi de çiftçilikle ilgileniyor. İkisinin de kanseri yenmesi, sarsıcı kayıplar yaşaması, her seferinde hayata tutunup yeniden başlaması ve yıllara meydan okuması bu renkli hayatlara farklı tonlar katmış.
Annem Sabiha Sertel Kimdi? Neler Yazdı? Selanik’te İkinci Meşrutiyet’in ilerlemeye ve modernleşmeye açık, özgürlükçü ortamında şekillenmeye başlayan bir hayatın izlediği yolu anlatıyor: Mütareke dönemi, Kurtuluş Savaşı, cumhuriyetin ilanı, İkinci Dünya Savaşı, “güruh”un yaptığı Tan gazetesi baskını, çok partili siyasi hayata geçiş ve zorunlu sürgün...
İtalyan edebiyatında yeni gerçekçilik akımının kurucusu olarak kabul edilen Cesare Pavese bir kere daha sıradan hayatın ötesine geçerek insanı saran büyük yalnızlığın ve hüznün romanını yazıyor. Çocukluk yıllarını geçirdiği Torino’ya bu kez bir işkadını olarak dönen Clelia’nın, resim sergilerinde, bohem çevrelerde karşılaşıp dostluk kuracağı kadınlar, bir mutluluk hayalinin peşindedir. Mutluluğun anahtarı kimisi için erkek kimisi için eşcinsellik kimisi için para kimisi içinse ölümdür. Clelia’nın, bir otel odasında intihara giriştiğine tanık olduğu Rosetta’yla kuracağı dostluk, genç kadını yaşama bağlayabilecek midir?