Saudade, demişti Maria do Carmo, bir sözcük değildir, bir ruh durumudur, sadece Portekizliler duyumsayabilir onu, çünkü duyumsadıklarını anlatmak için bu sözcüğü bulmuşlardır, böyle demişti büyük bir şair.
Böyle dedirtir Antonio Tabucchi, Tersyüz Oyunu’ndaki bir öykü kişisine. Portekiz ve Pessoa tutkunu yazarın salt bu öyküsünde değil, tüm yapıtlarında ince kırmızı bir hat gibi izini sürmek olasıdır saudade’nin. Kimi zaman bu kavramın karşılık geldiği duygu dünyalarını inşa eder metinlerinde Tabucchi, kimi zaman da yukarıdaki alıntıda olduğu gibi doğrudan dile gelir saudade. Peki hangi duygulara, hangi ruh durumuna işaret eder saudade? Nasıl öyküler barındırır ardında?
12. ile 15. yüzyıllar arasında, Portekizli denizcilerin yeni dünyaların izini sürmek üzere kendi coğrafyalarından ayrıldıkları dönemde filizlendiği tahmin ediliyor bu sözcüğün. İşte bu yıllarda, gidenlerin olduğu kadar arkada bıraktıklarının da yüreklerinde kabarıp dışarı taşmış, dile gelmiş tüm duyumsadıkları... ismini saudade koymuşlar.
“Hiçbir dile tam çevrilemeyen bu kavramın ne olduğunu anlamak için onu hissetmek gerekir,” der Tabucchi ve Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar kitabında şöyle betimler onu: yitirilen bir şey, bir sevgili, bir durum için duyulan hüzün; yitirilmişliklerin yarattığı hem tatlı hem acı özlem, melankoli, kalp sızısı. Bunun da ötesinde salt geçmişe değil, aynı zamanda geleceğe yönelik bir duygu olabileceğini, gerçekleşmesini arzuladığımız bir şey için de ruhumuzun saudade’yle dolup taşabileceğini söyler. Ya da diyelim ki yüreğimizi usul usul okşayan bir görüntü, bir manzara, belki günbatımında bir kent silüeti ya da kalbimizi sımsıcak kucaklayan bir kişi karşısında duyduğumuz o mutluluk ve huzur ânında, zihnimizde çoktan yarına giderek henüz sona ermemiş “şimdi”yi hüzün ve sevgi karışımı bir duyguyla özlemeye mi başladık? İşte o an, saudade’yi duyumsarız.
Bu kavramın büyüsüne ilişkin söylenecek nice şey var; fakat bu noktada sözü yine Tabucchi’nin öykü kişisine bırakalım: “... yeter artık, demişti, gidelim, saudade iyi de, fazlası fazla, mide fesadına uğramamakta yarar var…”
Saudade’nin ezgiler dilindeki tezahürünün fado’lar olduğu söylenir. Fado, Portekizcede yazgı anlamına geliyor, tıpkı saudade gibi onun da denizde “doğduğu” söylenir. O halde biz de bitirirken, giden sevgilinin ardından duyumsanan saudade’nin ezgisine kulak verelim. Amália Rodrigues bizim için söylesin: O fado da saudade.