“Her şeye büyük bir merak besliyordu. Gökyüzünü, açık denizi, karşı adayı, rüzgârın uyuduğu yeri ve daha çok şeyi... bilmek değil hissetmek istiyordu. Varlıktan çok yokluktu merak ettiği, hiçlik; tıp
… bizim gelincik tarlamız da bir dahaki bahara yok, Manves almış orayı da, üst yamacından çevirmeye başlamışlar bile, telefon fabrikası kuracaklarmış, Erice’nin yoksulu, sahipsizi bol nasıl olsa...
Ama sen, kendine ait bir hayat parçasını ele geçirme hayaline çarpıldın ve gözleri köpükler içinde yüzen karanlık perileriyle düşüp kalkmaya başladın.
On sekiz yaşındaki Gülfidan, “Sekreter Rüzgâr”