Biz daima Avrupa lisanlarının edebiyatça gerek intihap ettikleri kavaid-i külliyeye gerek ihtiyar eyledikleri tarz-ı taklide tâbi olmak mecburiyetindeyiz. Çünkü gerek o kavaid-i külliye gerek o...
Biz daima Avrupa lisanlarının edebiyatça gerek seçtikleri bütün kurallara gerek tercih ettikleri taklit tarzına tabi olmak mecburiyetindeyiz. Çünkü gerek o bütüne dair kurallar gerek o taklit...
Bazı gönül erbabı, sefa çiçekleri gibi günün ilk ışıklarına muhtaçtır. Ondan sonra sarılı kırmızılı parıltılarla göz alır, kendisini sevdirir, beğenen bakışları üstüne çeker. Ülfet de böyleydi. (…) D
Aşk işitirler ama aşk denilen şeyin o anda hissettikleri hal olduğunu bilmezler, işte tabiat bütün insanlara aşkı eşitçe dağıtıp hiç kimseyi mahrum bırakmamıştır. Akılsız, ilimsiz, huy yumuşaklığında
Aşk işitirler ama aşk denilen şeyin hemen hissettikleri hassa olduğunu bilmezler, işte tabiat bilcümle nev-i beni-âdeme aşkı müsavat üzere taksim eyleyip hiç kimseyi mahrum bırakmamıştır. Akılsız, il
“Demek ki biz, zavallı insanlar, kalplerimizin elinde birer baziçeden başka bir şey değiliz. İyi geçen bütün bir hayat, uzun manevi perhizler, senelerce yerleşen esaslar bazen bir kadının parlak gözl
Bir kadının gönlüne cidden sahip ve hâkim olamadıktan sonra onu zorla, baskıyla kendinize boyun eğdirmiş görünmekte Bir kadının gönlüne cidden sahip ve hâkim olamadıktan sonra onu zorla, baskıyla ken
Bir kadının gönlüne cidden sahip ve hâkim olamadıktan sonra onu cebirle, kahırla kendinize ram etmiş görünmekte ne lezzet bulunur? Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın uzun yıllardır gölgede kalmış, değeri anla