Kar üzerinde kan lekeleri, tek gözlü ceviz ağaçları, kuş doğuran karıncalar, kilise çanları, dile gelen kesikbaşlar, sokak ortasında inciri ikiye bölüp yiyen kadınlar, sıkı sıkıya kapalı naylon perde
“‘Hanım! En son cevabını isterim. Ya ben ya kediler!’‘Kediler!’Bir kocanın umutsuzluğu, bir kadının kararsız hevesleri, sevginin mutluluk bahçesi üzerine temellerini gül fidanından; tutarsız, aşk art
Ah, ne oldu, şimdi bu emeller neredeydi? Bütün bu emellerin yerine yalnız çirkin bir hayat hakikati, bütün renksizliğiyle, bütün manasızlığıyla yerleşmişti. Lakin bu gençlik, bütün bu emellere bu kad
Zaten hayatın zevkinde, eleminde o başka ne bulmuştu ve ne bulacaktı? Eziyet, daima eziyet, sonsuza kadar eziyet değil mi? Herkeste böyle miydi, diye merak etti, hayır, mesela şu geçenlerin hepsi onu
“Buradayız! Size çiçek isimleri sayıp, romantizmi, oradan aşkı, oradan bağrı yanık yanık sızlatan sevdayı, hadi hiç olmadı belki sevgiyi anlatmak için değil! Hayır!Size burada çiçekleri de hayvanları
… Biraz sonra uyanacak mahalle ve herkes beni görecek. Gün aydınlanınca gözlerini benden alamayacaklar. Beni seyredecekler. Kırk satırlık merakları dinecek inşallah. Ben de onları izleyeceğim keyifle