“Yazıların elle yazıldığı zamanlarda, hüzünlü öyküler kaleme alan bir yazar yaşardı. Öyküleri çok güzeldi, ama öylesine hüzünlüydüler ki hiçbir yayımcı onları basmak istemezdi. Matbaadaki baskı makin
Ormanda yaşar,Düşünür ve akıl yorar.Kürkü vardır kıvırcık,Meraklıdır da azıcık.Onun adı Bobbo,Çok sevdiğimiz bir ayıcık!Bobbo bakmayı, dinlemeyi, anlamayı ve öğrenmeyi çok seven meraklı bir ayıcık.
Hiç yeşil aslan olur mu?Bir tanecik olsun bulunur mu?Yeşil aslan ve Ugo’nun sürprizlerle dolu oyunlar oynadığı adaya hoş geldiniz! Tuhaf balıklar, ürkek çiçekler, şaşkın korsanlar, konuşan volkanlar
Gözlerimizi kimsenin gelmeyeceğini bildiğimiz alacakaranlık yola dikmiş bekliyoruz. Akşam. Güneşin hükmü artık hiçbir yerde geçmiyor. Gölgeler uzun ve koyu. Kuytular gitgide daha serin. Acıkmış kedil
Izbandut, “Hani şu limana yeni gelen şilep var ya, yük boşaltan,” dedi, “görmüşsündür belki. İngiliz. Tayfa arıyorlarmış. Muharrem Abi, liman idaresinde çalışıyor, tanımazsın, o söyledi. Beni de yazd
Müzik seti, girişte, hemen solda durur. Yanında dizi dizi, artık kimsenin rağbet etmediği 33’lük plaklar, 45’likler... Sonra kasetler, CD’ler... Onlara dokunamam. Hele plaklara, hiç. Acımasızca geçmi