1920’ler... Fransızların I. Dünya Savaşı’nı kazanmanın coşkusu içinde eğlendikleri, sahnelerde Josephine Baker’ın dans ettiği, Medrano Sirki’nin en parlak zamanlarını yaşadığı yıllar. Fransız burjuva
“Ölümü sükûnet içinde düşünmek ancak tek başımıza düşünüyorsak mümkündür. Ölüm iki kişilik olduğunda, inançsızlar için bile ölüm olmaktan çıkar. Acı verici olan hayatı değil, ona anlam kazandıran şey
1927, Virginia Woolf’un edebî hayatının verimli bir yılıdır, Deniz Feneri’ni yazmayı tamamlamış ve bastırmıştır. Aynı yıl, Woolf, edebiyat tarihinin devrim niteliğindeki eserlerinden biri olarak değe
İtalyan gazeteci Leopoldina Pallotta della Torre’nin 1987-1989 yılları arasında Marguerite Duras’la yaptığı bu uzun söyleşi, İtalya’da tekrar yayımlanmadığı gibi, yazarın ülkesi Fransa’da da uzun bir
“Dünyanın en büyük çölünün hâkimi, ona kollarını açmıs gibiydi. Onu sadık bir âşık gibi bekliyordu... İnancını hiçbir şüphenin sarsamayacağını düşündü: Nil’in kızıydı o.”
1800’ler, Ortadoğu...
Koca
“Arkamızda deniz, önümüzde düşman! Ya zafere ya cennete!”
... diye haykırır ordusuna, efsanevi Arap komutan Tarık Bin Ziyad, Hispania’ya çıkıp gemilerini yaktıktan sonra. Ancak tarihin bu en büyük
Geldiğim yerde, yarın bir gün, insan hıçkırıklarının yerine tasların çığlığı duyulacak.Gilbert Sinoué’nin Ortadoğu’nun yakın tarihini fon olarak kullandığı ikilinin son kitabı Taşların Çıglığı, Nâsır